Mamografik taramadaki amaç kendi kendine muayene ya da klinik muayenede saptanamayacak kadar küçük kanserleri saptamaktır. Mamografik tarama herhangi bir şikayeti olmayan 40 yaş ve üstü kadınlara uygulanır. 40 yaşında başlandığında, 45-50 yaşa kadar olası dens meme yapısı ve tümörün hızlı büyüme potansiyeli nedeniyle 1 yıllık aralıklarla tarama önerilebilir. 50 yaşından sonra optimal aralık için kişisel öykü ve meme dansitesine göre karar verilebilir.Meme kanseri için artmış risk taşıyorsanız (ailede meme veya over kanseri olması, gen mutasyonu varlığı gibi), tarama 40 yaşından önce başlamalıdır.
Mamografi çekimi için en iyi zaman son menstrüasyon tarihinden sonraki 7 ile 12. günler arasıdır. Gebelik ve emzirme varsa ultrasonografi ilk tercih edilecek yöntemdir.
Taramaya gelirken önceki mamografik tetkikler ve raporlar getirilerek radyoloji teknisyeni ya da radyoloji hekimine verilmelidir.
Meme kanseri, meme dokusu hücrelerinde oluşan kanserdir. Meme kanseri kadınlarda en sık teşhis edilen kanserdir. Meme kanseri hem erkeklerde hem de kadınlarda ortaya çıkabilir, ancak kadınlarda çok daha yaygındır.
Meme kanseri farkındalığı ve araştırma finansmanı için verilen destek sayesinde meme kanserinin tanı ve tedavisinde ilerlemeler elde edilmiştir.Bu sayede meme kanseri hastasının hayatta kalma oranları artmıştır ve bu hastalıkla ilişkili ölümlerin sayısı, büyük ölçüde erken teşhis, tedaviye yeni kişiselleştirilmiş yaklaşım ve hastalığın daha iyi anlaşılması gibi faktörlere bağlı olarak giderek azalmaktadır.
Meme kanseri hücreleri, sağlıklı hücrelere göre daha hızlı bölünür ve birikmeye devam ederek bir kitle oluşturur. Hücreler memeden lenf düğümlerinize veya vücudunuzun diğer bölgelerine yayılabilir (metastaz yapabilir).
Meme kanseri, çoğunlukla süt üreten kanallardaki hücrelerle (invaziv duktal karsinom) başlar. Meme kanseri, lobüller (invazif lobüler karsinom) adı verilen glandüler dokuda veya memedeki diğer hücrelerde veya dokularda da başlayabilir.
Meme kanseri riskinizi artırabilecek hormonal, yaşam tarzı ve çevresel faktörler mevcuttur. Ancak risk faktörü olmayan bazı kişilerin neden kanser geliştirdiği, ancak risk faktörü olan diğer kişilerin neden kanser geliştirmediği açık değildir. Meme kanserine yol açan etmenlerin genetik ve çevresel faktörlerin karmaşık bir etkileşiminden kaynaklanması muhtemeldir.
Meme kanseri risk faktörü, meme kanserine yakalanma olasılığınızı artıran her şeydir. Ancak bir veya birkaç meme kanseri risk faktörüne sahip olmak, mutlaka meme kanseri gelişeceği anlamına gelmez. Meme kanseri geliştiren birçok kadının, sadece kadın olmaktan başka bilinen bir risk faktörü yoktur.
Kadınların meme kanserine yakalanma olasılığı erkeklerden çok daha fazladır.Yaşlandıkça meme kanseri riskiniz artar.Lobüler karsinom in situ (LCIS) veya memede atipik hiperplazi bulan bir göğüs biyopsisi yaptırdıysanız, meme kanseri riskiniz artar.Bir göğüste meme kanseri olduysanız, diğer göğsünüzde kansere yakalanma riskiniz artar.
Annenize, kız kardeşinize veya kızınıza özellikle genç yaşta meme kanseri teşhisi konduysa, meme kanseri riski artmıştır. Meme kanseri riskini artıran bazı gen mutasyonları ebeveynlerden çocuklara geçebilir. En iyi bilinen gen mutasyonları, BRCA1 ve BRCA2 olarak adlandırılır. Bu genler, meme kanseri ve diğer kanserler riskinizi büyük ölçüde artırabilir, ancak kesinlikle kansere yol açacakları söylenemez. Çocuk veya genç bir yetişkin olarak memeye radyasyon tedavisi aldıysanız, meme kanseri riskiniz artar.
Obez olmak meme kanseri riskinizi artırır.12 yaşından önce adet görmeye başlamak da meme kanseri riskinizi artırır.Menopoza daha ileri yaşta başladıysanız, meme kanseri geliştirme olasılığınız daha yüksektir.30 yaşından sonra ilk çocuklarını dünyaya getiren kadınlarda meme kanseri riski artabilir.Hiç hamile kalmamış kadınlar, bir veya daha fazla hamilelik geçirmiş kadınlardan daha fazla meme kanseri riski taşır. Menopoz belirtilerini ve semptomlarını tedavi etmek için östrojen ve progesteronu birleştiren hormon tedavisi ilaçları alan kadınlarda meme kanseri riski artmaktadır. Kadınlar bu ilaçları almayı bıraktıklarında meme kanseri riski azalır.Alkol içmek. Alkol içmek meme kanseri riskini artırır
Meme kanseri risk faktörleri
Yaş : Kadınlar yaş aldıkça meme kanseri riskleri artar. Meme kanserlerinin çoğu 50 yaşın üzerinde tanı almaktadır.
Genetik mutasyonlar: belirli gen mutasyonları meme kanseri gelişim riskini arttırmaktadır. BRCA-1 ve BRCA-2 mutasyonu en sık görülenleridir. Bu genler normalde hasar görmüş DNA nın tamirinde görev alırlar. Bu genler mutasyona uğradığında DNA tamiri yapamazlar ve bu da meme ve yumurtalık kanseri gelişme riskini arttırır. Meme kanseri gelişim riskini arttıran diğer genler PALB2, CHECK2 ve PTEN mutasyonlarıdır.
BRCA mutasyonları kimlere bakılır?
Aile hikayesi: annesinde veya kardeşinde meme kanseri olan kişilerin meme kanseri geliştirme riski artmıştır.
Erken yaşta adet görme: 12 yaşından önce adet görmeye başlayan kişilerin meme kanseri gelişme riski yükselmektedir.
Hiç gebe kalmamış olmak veya ilk gebeliğin 30 yaş üstünde olması meme kanseri riskini arttırmaktadır
Daha önce meme kanseri tanısı alan kadınlarda ikinci bir meme kanseri gelişme riski yükselmektedir
Çocukluk çağında göğüse radyoterapi alan hastalarda meme kanseri riski artmaktadır
Obezite özellikle menapoz sonrası meme kanseri riskini arttırmaktadır.
Meme kanserinin erken tanısı beklenen yaşam süresini önemli oranda artırmaktadır. Tümörün boyutu ve lenf bezlerinin tutulumu meme kanserinde yaşam süresini belirlerler. Çalışmalarda, insutukarsinom denilen hastalığın çok erken evrede tespitinde 20 yıllık yaşam oranının %95.8 olduğu gösterilmiştir.
Erken evre muayene ile belirlenemeyen meme kanserinin saptanmasında mamografi yüksek duyarlılık ve özgünlüğe sahip tek görüntüleme yöntemidir.1 cm in altındaki lezyonları saptayabilir. Özellikle diğer tetkiklerle görülmeyen meme kanserinin erken evrelerinde izlenebilen mikrokalsifikasyonları saptayabilir.Bu nedenle henüz bir şikayet oluşturmayan lezyonları yakalayabilmek için ‘tarama mamografisi’ yapılır.Tarama mamografisi, standart olarak kraniokaudal ve mediolateral iki planda elde edilir. Meme özel plakalarla komprese edilerek sabitlenir ve görüntü alınır. Tarama mamografisine, meme kanseri insidansının arttığı 40 yaş sonrası başlanır. Son yıllarda yoğun meme yapısına sahip genç hastalarda meme dokusu tarafından gizlenebilen yapısal bozulma alanları ve kitleleri saptamada memenin kesitsel görüntülemesi olan ‘tomosentez’ tetkiki uygulanmaktadır. Meme kanseri saptanma oranlarını belirgin artırdığı bilinmektedir.
Mamografi cihazlarında yapılan son birkaç dekattaki yeniliklerle düşük doz ile yüksek kalitede görüntü elde edilir. Özellikle digital mamografi tekniğinde verilen X ışını miktarı oldukça azalmaktadır. Mamografi sırasında alınan ortalama radyasyon dozu her bir çekim için 0,1-0,2 rad olarak verilmektedir. Günlük yaşamımızda her yıl normal şartlarda mamografi çekiminin birkaç katı kadar radyasyona maruz kalırız. Mamografi tetkikiile sekiz kadından birinde görülen meme kanserine erken tanı alarak yaşam süresimizi uzatmak elimizdedir.
Meme ultrasonu mamografiye yardımcı görüntüleme yöntemidir. 30 yaş altı ve gebelik gibi durumlarda hasta şikayeti mevcutsailk değerlendirme yöntemi olarak kullanılır. Doktorun gerekli gördüğü durumlarda bu hastalarda da mamografi tetkiki uygulanabilir.
Meme manyetik rezonans görüntüleme tetkiki ile; seçilmiş olgularda ve yüksek riskli kadınlarda tarama yapılabilir.
Mamografi, ultrason ve manyetik rezonans görüntüleme rehberliğinde memedeki kuşkulu lezyondan biyopsi ile parça alınarak patolojik değerlendirmeye gönderilir. Ayrıca mamografi ve ultrason tetkikleriile cerrahi öncesi lezyonun tel ile işaretleme işlemi yapılarak lezyonun doğru şekilde çıkarılması sağlanır.
Göğüs kanserini teşhis etmek için kullanılan testler ve prosedürler şunları içermektedir;
• Göğüs muayenesi. Doktorunuz koltuk altınızdaki hem göğsünüzü hem de lenf düğümlerini kontrol edecek, herhangi bir yumru veya başka anormallik olup olmadığını inceleyecektir.
• Mamogram. Mamografi, memeye özel olarak geliştirilmiş bir röntgen yöntemidir. Mamogramlar genellikle meme kanserini taramak için kullanılır. Tarama mamogramında bir anormallik tespit edilirse, doktorunuz bu anormalliği daha iyi değerlendirmek için bir teşhis mamografisi önerebilir.
• Meme ultrasonu. Ultrason, vücuttaki derin yapıların görüntülerini üretmek için ses dalgalarını kullanır. Yeni tanı koyulmuş bir meme kitlesinin fiziksel özellikleri hakkında bilgi almak için meme ultrasonu kullanılabilir.
• Doku Biyopsisi: Biyopsi, meme kanseri teşhisi koymanın tek kesin yoludur. Biyopsi sırasında, doktorunuz şüpheli alandan bir doku parçası çıkarmak için X ışını veya başka bir görüntüleme testi ile yönlendirilen özel bir iğne cihazı kullanır. Çoğunlukla, göğsünüzün içindeki bölgede küçük bir metal işaretleyici bırakılır, böylece alan gelecekteki görüntüleme testlerinde kolayca tanımlanabilir.
Biyopsi örnekleri, uzmanların hücrelerin kanserli olup olmadığını belirlemek için patoloji laboratuvarına gönderilir. Bir biyopsi örneği ayrıca meme kanserine dahil olan hücrelerin tipini, kanserin saldırganlığını (derecesini) ve kanser hücrelerinin tedavi seçeneklerinizi etkileyebilecek hormon reseptörlerine veya diğer reseptörlere sahip olup olmadığını belirlemek için de analiz edilir.
• Meme manyetik rezonans görüntüleme (MRI). Bir MRI makinesi, göğsünüzün iç kısmının resimlerini oluşturmak için bir manyetik dalgaları kullanır. Diğer görüntüleme testlerinin aksine, bir MRI görüntüleri oluşturmak için radyasyon kullanmaz.
Meme kanserinin evrelendirilmesi
Doktorunuz meme kanserinizi teşhis ettikten sonra, kanserinizin kapsamını (evresini) belirlemek için çalışır. Kanserinizin evresi, prognozunuzu ve en iyi tedavi seçeneklerini belirlemenize yardımcı olur.
Kanserinizin evresi hakkında tam bilgi, meme kanseri ameliyatı geçirene kadar mevcut olmayabilir.
Göğüs kanserini evrelemek için kullanılan testler ve prosedürler şunları içerebilir:
• Kan testleri
• Kanser belirtilerini aramak için diğer memenin mamografisi
• Meme MR
•Kemik taraması
• Bilgisayarlı tomografi (CT) taraması
• Pozitron emisyon tomografisi (PET) taraması
Tüm kadınların tüm bu testlere ve prosedürlere ihtiyacı olmayacaktır. Doktorunuz, özel durumunuza göre ve yaşıyor olabileceğiniz yeni semptomları dikkate alarak uygun testleri seçer.
Meme kanseri evreleri, 0 ila IV arasında değişir ve 0, invazif olmayan veya sadece süt kanallarında bulunan kanseri gösterir. Metastatik meme kanseri olarak da adlandırılan Evre IV meme kanseri, vücudun diğer bölgelerine yayılan kanseri gösterir.
Göğüs kanseri evrelemesi, kanserinizin derecesini de hesaba katar; östrojen reseptörleri, progesteron ve HER2 gibi tümör belirteçlerinin varlığı da yine meme kanseri hastasının prognozunu belirleyen ve tedaviyi etkileyen faktörler arasındadır.
MEME KANSERİ TEDAVİSİ
Meme kanseri kadınlarda dünyada en sık görülen kanser türüdür. Tedavisi hastalığın evresi, patolojik özellikleri, hastanın yandaş hastalıkları gibi faktörler göz önünde bulundurularak kişiye özel planlanır. Her meme kanseri hastası aynı tedaviyi almaz.
Tedavi kararı, hasta bazında meme konseyinde tartışılarak alınır.
Metastatik (hastalık meme ve koltuk altı lenf bezlerinden başka bir organa sıçramış) hastaların tedavisini medikal onkoloji yönetir. Pek çok tedavi seçeneği mevcuttur, ve tedavi hastalığın tedaviye verdiği yanıta göre devam eder.
Bazı hastalar, cerrahi öncesi tümörün küçülmesi ve daha kolay bir cerrahi için kemoterapi ve uygun koşullarda hedefe yönelik tedavi alırlar.
Başlıca tedavi seceneklerini; kemoterapi, hedefe yönelik ajanlar, hormonoterapi ve immünoterapi oluşturur.
Tedavi planlanmasında en önemli faktörlerden birisi moleküler reseptörlerdir.
Moleküler reseptörler nelerdir?
Reseptörler kanser hücrelerinin yüzeyinde bulunan moleküllerdir. Hormonlar veya spesifik proteinler reseptörlere bağlandığında hücre büyümesini arttırıp meme kanserinin büyümesine ve yayılmasına neden olabilir. Bu bağlanma engellenebilirse hastalık büyümesi yavaşlatılabilir veya durdurulabilir.
Günümüzde 3 reseptör alt tipi bulunmaktadır. Ancak meme kanseri alanındaki gelişmeler devam ettikçe bu reseptörlere yenileri katılabilir.
Hormon reseptör pozitif meme kanseri
Hormon reseptör meme kanseri, östrojen ve progesterona bağlanabilen reseptörleri olan (ER-östrojen reseptörü, PR- progestoron reseptörü) meme kanseri tipidir. Bu hormonlar kanser hücrelerine bağlanarak büyümelerine ve etrafa yayılmalarına neden olur
Endokrin tedaviler (tamoksifen, aromataz inhibitörü veya fulvestrant) bu bağlanmayı yok ederek veya östrojen üretimini azaltarak bu tür kanserlerde etkilerini gösterirler
Üç tür arasında sonuçları en iyi olan kanser tipidir.
Her-2 pozitif meme kanseri
Her-2 hücre büyümesi ve bölünmesini arttıran bir proteindir. Her-2 pozitif meme kanseri bu proteini yüksek miktarlarda bulundurur.
Her-2 pozitif meme kanserlerinin yaklaşık yarısı aynı zamanda hormon reseptör pozitiftir. Bu tip hastalar hem hedefe yönelik tedavi hem de endokrin tedavi alır.
Her-2 pozitif hastalığı olan hastalar hastalık nüksü açısından yüksek riske sahiptir. Ancak son yıllarda tedavi de elde edilen ilerlemeler ve özellikle hedehfe yönelik tedaviler ile erken dönemde yüksek oranda kür elde edilebilmektedir.
Üçlü negatif meme kanseri
Üçlü meme kanserinde hormon resptörleri ve her2 reseptörünü bulundurmayan meme kanserlerini tanımlar. Diğer tiplere göre daha agresif gidişlidir. Ancak bazı üçlü negatif kanserler kemoterapiye oldukça iyi yanıt vermektedir.
MEME REKONSTRÜKSİYONU
Tümör veya başka bir hastalık nedeniyle memenin alınması sonrası yapılan yeniden meme oluşturma ameliyatlarına meme rekonstrüksiyonu ameliyatı denir. Yeni teknoloji ve cerrahi teknikler sayesinde doğal bir memeye benzerlik gösteren yeni bir meme yapılabilmektedir. Günümüzde bu ameliyatlar meme alınma ameliyatı (mastektomi) ile eşzamanlı veya geç dönem olarak yapılabilmektedir.
Bu operasyonlar basit ameliyat değildir. Hastanın tedavi süreci, ek hastalıkları ve talepleri göz önünde bulundurularak hasta,doktorlarınız(Medikal Onkolog, Genel Cerrah, Plastik Cerrah) tarafından kararlaştırılacak bir çok seçenek mevcuttur.
Hemen hemen bütün mastektomi ameliyatı olan hastalar meme rekonstrüksiyonu için uygun hastalardır. Burada değerlendirilmesi gerekenler yapılan meme alınma ameliyatı ile hastanın tedavi sürecinin sonlanıp sonlanmadığı ve ek tedavi süreci olup olmadığıdır. Bu değerlendirmelerle hastaya eş zamanlı ya da geç zamanlı ameliyat planlanması yapılmaktadır. Ek hastalıklarının olup olmaması, Meme alınma ameliyatında oluşacak yara ve çevre dokuların durumu, ek tedavi süreci (KT, RT) ihtiyacı olup olmadığı, hastanın obez olup olmadı, sigara içip içmediği, hastanın istediği gibi parametrelerde değerlendirilip uygun ameliyat tekniğine karar verilir.
İki tip meme ameliyat türü mevcuttur. Protez (halk arasında silikon olarak bilinen) ile ve kendi vücudundan doku ile (Fleplerle)
Kanser nedeni ile memesi alınan hemen hemen her kadında meme rekonstrüksiyonu yapılabilir. Ancak her türlü cerrahi sonrası olduğu gibi, bu ameliyattan sonra da bir takım sorunlar ortaya çıkabilir.
Cerrahinin genel problemleri olan, kanama, sıvı toplanması veya anestezi sorunları bu ameliyattan sonra da görülebilir, ancak nadirdir. Sigara içenlerde, yara iyileşmesi gecikebilir, bozulabilir veya daha fazla iz ortaya çıkabilir. Bazen bu sorunlar ikincil bir ameliyatı gerektirebilir. Eğer bir protez kullanılacak ise, nadiren iki hafta içinde bir enfeksiyon gelişme riski vardır. Bu tür bazı olgularda, protezi çıkarıp aylar sonra tekrar koymak gerekebilir.En sık görülen problem, kapsül kontraktürü, protezin etrafındaki skar dokusunun protezi sıkıştırması ile ortaya çıkar. Böylelikle meme sertmiş hissi ortaya çıkar. Kapsül kontraktürü için bazı tedavi yöntemleri vardır; bazen de skar dokusunun alınmasını ve rahatlatılmasını veya protezin değiştirilmesini gerektirebilir.
Rekonstrüksiyonun kanser nüksü (rekürrens) üzerine bir etkisi yoktur ve radyoterapi/kemoterapiye de engel olmaz. Cerrahınız normal memeniz ve rekonstrükte edilmiş memenizde peryodik mamografilere devam etmenizi önerebilir.
Ameliyatlar genel anestezi altında yapılmaktadır. Sonraki düzeltme veya meme ucu oluşturma ameliyatı gibi ikincil ameliyatlar ise lokal anestezi ile yapılabilir.
Ameliyat sonrasında ağrılarınız büyük ölçüde ilaçlar ile giderilebilecek boyutta olur. Ameliyat türünüze göre 2 ile 5 güngerekirse biraz daha uzun sürede hastaneden taburcu olursunuz. Ameliyatta genellikle sıvıların birikmesini engelleyen drenler konabilir ve bunlar ameliyat sonrası ilk veya ikinci haftada alınırlar. Dikişler ise 7 ile 10 gün içinde alınırlar.
Mastektomi ve rekonstrüksiyon ameliyatlarınızda protez ile ameliyatlarda kısa sürede normal hayatınıza dönebilirken, flep ile onarım yapılan hastalarda bu süre 6 haftayı bulabilmektedir. Bu ameliyatlar sonucunda duyularınız geri dönmeyecektir ameliyatlar sadece görsel amaçlıdır. İzler ise 1-5 yıl içinde değişiklik göstersede tamamen kaybolmayacaktır.
Egsersiz ve hareketlere ne zaman başlayacağınız konusunda cerrahınızın tavsiyelerini dinleyiniz. Genel kural olarak, 3-6 hafta arasında cinsel ilişkiden ve ağır egsersizlerden kaçınmanız iyi olabilir.
Yeni memeniz diğer normal memenize göre daha sert, yuvarlak ve düz görünebilir. Mastektomi öncesi kontura sahip olmayabilir yada diğer memenize tam olarak simetrik olmayabilir. Bu farklar size belirgin gelebilir. Bir çok mastektomi hastası için, rekonstrüksiyon görüntüyü ve hayat kalitesini dramatik olarak iyileştirir.
Pek çok farklı tipte iyi huylu meme hastalığı vardır. Aşağıdaki türlerin çoğu kanser riskini artırmaz ve tedavi gerektirmez:
• Basit kistler: Meme dokusundaki kitlelerin dörtte birine kadarı sıvı dolu kistlerdir. Göğüs kistleri hassas ve ağrılı olabilir, ancak sizi kansere daha yatkın hale getirmez. Kistler genellikle tedavi edilmeden kaybolur.
• Fibroadenomlar: Bunlar, 15 ila 35 yaş arası kadınlarda bulunan en yaygın kanserli olmayan katı meme kitleleridir. Fibroadenomlar kanser riskini artırmaz ve genellikle kendiliğinden geçer.
• Fibrokistik meme değişiklikleri: Değişken hormon seviyeleri, özellikle adet kanamasından hemen önce göğüslerin ağrılı, yoğun ve hassas hissetmesine neden olabilir. Fibrokistik meme değişiklikleri 30 ila 50 yaşları arasındaki kadınlarda tedavi edilmeden kaybolabilmektedirler.
• Hiperplazi: Bu durum, meme kanallarını veya bezlerini çevreleyen hücrelerin aşırı büyümesinden kaynaklanır. Normal hiperplazi adı verilen bir durum kanser riskini artırmaz ve tedavi gerektirmez. Atipik hiperplaziniz varsa, etkilenen meme dokusunu cerrahi olarak çıkarmanızı önerebilir çünkü durum sizi meme kanserine daha yatkın hale getirebilir.
• İntraduktal papilloma: Bu küçük, siğil benzeri oluşumlar meme ucunun yakınında meme kanalının içinde oluşur. İntraduktal papilloma meme başı akıntısına neden olabilir. Durum en çok 30 ila 50 yaş arasındaki kadınları etkiler. Bir seferde beş veya daha fazla papillomunuz varsa kanser riskiniz artar. Ameliyat bu büyümeleri ortadan kaldırabilir ve kanser riskinizi azaltabilir.
• Duktal ektazi: Menopozal ve menopoz sonrası kadınlar, meme kanalı ektazisine daha yatkındır. Şişmiş, iltihaplı süt kanalları tıkandığında ters bir meme başı veya meme başı akıntısı yaşayabilirsiniz. Periduktal mastit olarak da bilinen bu durum kanser riskini artırmaz. Bakteriyel bir enfeksiyon iltihaplanmaya ve tıkanmaya neden olduysa antibiyotik kullanmanız gerekebilir. Aksi takdirde tedaviye gerek olmaz.
• Travmatik yağ nekrozu: Bu kitleler, yara dokusu bir yaralanma, ameliyat veya radyasyon tedavisi nedeniyle hasar görmüş meme dokusunun yerini aldığında oluşur. Bu kitleler kanser riskini artırmaz ve tedaviye ihtiyaç duymaz.
MEME KANSERİ HASTALARI İÇİN BESLENME ÖNERİLERİ
Uygun bir beslenme kanser tedavisinin başarısı ve özellikle hastalıktan kaynaklanan olumsuzluklarının gelişme riskinin azaltması açısından önemlidir. Doğru beslenme; tedavi öncesinde, sırasında ve sonrasında kanser hastasının yaşam kalitelerini arttırılabilir ve tedaviye toleransları iyileştirebilmektedir.
İlk olarak meme kanseri teşhisi almış bireylerin ideal kiloda olmaları gerekmektedir. Zayıf hastalarda veya son 6 ay içerisinde ağırlığının %10’undan fazlasını kaybeden hastalarda yetersiz beslenmeyle ilişkili olumsuzluklar artabilmektedir. Yeterli ve dengeli beslenmeyle bu durum engellenebilir. Menopoz öncesi tanı alan kadınlardaise tedaviyle ilişkili olarak vücut yağ oranı artışı görülebilmektedir. Bu kişilerin günlük enerji alımlarını azaltarak ve fiziksel aktivite miktarlarını arttırarak haftada 0,5-1 kg arasında kilo kaybetmesi tedavi etkinliği arttırmaktadır.
Vücut yağ oranında artışa neden olabileceğinden ihtiyaçtan fazla karbonhidrat içeren yiyecekler tüketilmemelidir. Kanser hücrelerinin büyümesini uyarması ve inflamatuar yanıtı azaltması nedeniyle şeker, beyaz ekmek, şerbetli tatlı gibi karbonhidrat kaynakları tüketilmemeli; bulgur, yulaf, kepekli pirinç, tam buğday ekmeği gibi tam tahıl içeren yiyecekler tüketilmelidir.
Dengeli bir diyetle yeterli protein alımı meme kanseri hastalarında kas kaybını engellemek için oldukça önemlidir. Et, yumurta ve az yağlı süt gibi hayvansal protein kaynaklarının orta düzeyde (her biri 1–2 kez / hafta) tüketilmesi önerilmektedir.Daha düşük yağ içermeleri sebebiyle balık, kümes hayvanları ve hindi öncelikle tercih edilmelidir. Kırmızı et tüketimi sınırlandırılmalı ve baklagiller gibi bitkisel protein kaynaklarına beslenmede yer verilmelidir.
Doymuş yağ içerikleri yüksek olan tereyağı, süt-yoğurt kaymağı, kuyrukyağı gibi besinler tüketilmemelidir. Isıya maruz kalmamış zeytinyağı ve ayçiçek yağı gibi yağlara diyette özellikle yer verilmelidir. Omega-3 içeriği yüksek olan keten tohumu, kanola yağı, ceviz, günlük beslenmede yer almadır.
Meme kanseri teşhisi alan bireylerin sebze meyve tüketimleri de oldukça önemlidir. Yapılan araştırmalara göre hastaların beslenmeyle yeterli antioksidan ve lif alımını sağlamak için günde 5-9 porsiyon meyve ( bir porsiyon=150 g) ve sebze (1 porsiyon=75 g) tüketmesi önerilmektedir. b-karoten, A, C vitaminleri bakımından daha zengin oldukları için koyu yeşil yapraklı ve turuncu renkli sebze meyvelerin ağırlıklı olarak tüketilmesi önerilmektedir. Soğan, brokoli, kabuklu elma gibi polifenol içeriği yüksek besinlerin tüketilmesi de meme kanseri sonuçlarını iyileştirmektedir. Ayrıcaantioksidan kapasiteleri nedeniylesarımsak, brokoli, roka, brüksel lahanası, lahana, karnıbahar, turp, şalgam gibi sebzelerebeslenmede mutlaka yer verilmelidir.
Araştırmalar tüketilen alkolün sıklığına ve miktarına bağlı olmakla birlikte alkol alımının birçok kanser türü riskini arttırdığını göstermektedir. Meme kanseri teşhisi alan bireylerin kesinlikle alkol tüketmemeleri gerekmektedir.
Kanser tedavisi sırasında bazı besin-ilaç etkileşimleri bildirilmiştir ve bunlar hem ilaçların etkinliği hem de hastanın beslenme durumu üzerinde olumsuz etkilere neden olabilmektedirler. Bu etkilere neden olabilecek besinlerden olan greyfurt, kereviz, kekik, yeşil biber, soya ürünleri, havuç ve maydanoz tüketimi diyette sınırlandırılmalıdır.
Bütün bunlara ek olarak enerji ve besin gereksinimlerini karşılamak için, özellikle hasta kemoterapi, radyoterapi alırken belirli sindirim semptomları gösterebilmektedir. Bu gibi durumlarda hastaya özel değişiklikler önerilmektedir.
Diyetisyen FATMA KOZAK
KAYNAKLAR
1- Limon-Miro A. , Lopez-Teros V.,Astiazaran-Garcia H. ‘DietaryGuidelinesforBreastCancerPatients: A Critical Review’ ,2017 AmericanSocietyforNutrition. AdvNutr 2017;8:613–23; doi: https://doi.org/10.3945/an.116.014423.
2- ‘ESPEN guidelines on nutrition in cancerpatients’
3-‘TheAmericanInstitute of CancerResearch’
4- ‘TheAmericanCancerSociety’
LENFÖDEM
Lenfödem, meme kanseri ameliyatı sonrası, koltuk altı lenf bezlerinin çıkarılması sonucu gelişen bir problemdir. Koltuk altı lenf akışının engellenmesi sonucu kolda ağrı, şişlik, rahatsızlık hissine neden olur
Meme kanseri ameliyatı sonrası lenfödem görülme sıklığı yaklaşık %30’dur. Lenfödem, cerrahi ve/veya ışın tedavisi (radyoterapi) sonrası görülebilir. Lenfödem, uygulanan cerrahi teknikten ve kanserin türünden bağımsız görülebilmektedir. Koltuk altından çıkarılan lenf bezi sayısı ve radyoterapi lenfödem riskini arttırmaktadır.
Lenfödem, meme kanseri ameliyatını takiben erken dönemde olabildiği gibi zaman içinde görülebilir. Ameliyat yada radyoterapi sonrası görülen şişlik hızlı bir şekilde iyileşir. Aylar ya da yıllar içinde gelişen lenfödem toplumda sıkça görülmekte olup iyileşme süreci uzun sürmektedir.
Lenfödeme bağlı olarak kolda ağrı, şişlik, dolgunluk hissi ve ağırlık şikayetleri görülmektedir. Omuz, dirsek ve el eklem hareketlerinde ağrı, kısıtlılık görülebilir. Zamanla ciltte kuruluk ve gerginlik hissi gelişir. Kol, el bilek ve el parmaklarındaki şişme kıyafetlerin, takı ve aksesuarların sıkmasına neden olmaktadır.
Lenfödeme bağlı olarak aynı taraf kolda hareket kısıtlılığı, cilt enfeksiyonu ve görünüşe bağlı ruhsal değişiklikler sıklıkla görülmektedir. Bu nedenle lenfödem tanısının erken konması ve tedavisi büyük önem taşımaktadır.
Fiziksel Tıp ve Rehabilitasyon polikliniğimizde kanser cerrahisi sonrası dönemde lenfödem gibi olası komplikasyonlar açısından bilgilendirilmesi yapılmaktadır. Fizik tedavi ve rehabilitasyon hekimlerinin sizi değerlendirmesi, ameliyat sonrası takiplerini yapması ve yapılması gerekenler hakkında eğitim vermesi oluşabilecek lenfödemi önlemede büyük önem taşımaktadır. Lenfödem gelişmesi halinde ise fizik tedavi ve rehabilitasyon uzman hekimlerine en kısa zamanda başvurmanız gerekmektedir. Hekiminiz size günlük yaşam aktivitelerinde dikkat etmeniz gerekenler, güncel tedavi yöntemleri, diyet ve egzersiz konusunda bilgi verecektir.
LENFÖDEMİ ÖNLEMEK İÇİN YAPMANIZ GEREKENLER
Cilt Bakımı
Cilt Bütünlüğünü Koruma
Kolunuzu Sıkıştırmaktan Koruma
Bunlardan Kaçının
TEDAVİNİN ETKİNLİĞİ
Lenfödemin erken tanı ve tedavisi yaşam kalitesi üzerinde son derece olumlu katkı sağlamaktadır. Lenfödem tedavisi zaman ve sabır gerektirmektedir. Lenfödem tedavisinde kompleks bölgesel boşaltıcı tedavi uygulanmaktadır. Bu tedavi aşağıdaki süreçleri kapsamaktadır:
Cilt bakımında nemlendirici kremin, aşağıdan yukarı tek yönde olacak şekilde, uygulanmalıdır. Cildin kuru olmaması ya da aşırı nemli bırakılmaması önemlidir.
Elle yapılan lenfatik boşaltıcı masaj, bandajlama ve basınç pompasının deneyimli fizik tedavi ve rehabilitasyon hekimi tarafından uygulanması gerekmektedir. Uygun olmayan uygulamalar sonucu astada cilt enfeksiyonu ya da kan dolaşımında bozukluk gibi önemli sonuçlara neden olabilecek olumsuzluklarla karşılaşılabilir.
Kolluğun hastaya özel olması, altı ayda bir yenilenmesi gerekmektedir. Hastanın uygun takma tekniklerini kullanarak kolluğu kullanması gerekmektedir. Kullanım sırasında ya da çıkardıktan sonra deride katlanma olmaması gerekmektedir.
Basınç pompası gerekli durumlarda deneyimli fizik tedavi ve rehabilitasyon hekimi tarafından uygulanması gereken bir tedavi seçeneğidir.
Egzersizler deneyimli fizik tedavi ve rehabilitasyon hekimi tarafından hastaya gösterilmelidir. Ayrıca kontrol vizitlerinde hastadan evinde yaptığı egzersizleri yapmasını isteyerek uygunluğu kontrol edilmelidir. Egzersiz sırasında ağrı, şişlik olması halinde mutlaka doktora bilgi verilmelidir.
EGZERSİZLER
Egzersiz 1
Boynunuzu, yavaş hareketlerle, öne, arkaya ve yanlara eğin
Egzersiz 2
Kollarınızı yana doğru uzatın. Dirseklerinizi kırıp başınızın arkasına götürün. Dirsek uçlarını göğsünüzün önünde birbirine değdirmeye çalışın.
Egzersiz 3
Göğüs seviyesinde her iki elinizi birleştirerek ellerinizi itmeye çalışın ve gevşetin.
Egzersiz 4
Kolunuz üst kol omuz hizasında düz, ön kolunuz üst kola dik olacak şekilde sandalyeye oturun. Ellerinizi kapatın ve açın.
Egzersiz 5
Sopa ya da havluyu, dirsekleriniz düz olacak şekilde, başınızın üstüne kaldırıp indirin
Egzersiz 6
Sopa ya da havluyu, vücudunuzun her iki yanında, yere dik olacak şekilde, kaldırın. Yukarı kalkan kolda dirseğiniz düz olmalı.
Egzersiz 7
Sopa ya da havluyu vücudunuzun arka tarafında geriye doğru gerin. Dirseklerinizin düz olmasına dikkat edin.
Egzersiz 8
Yüzünüzü duvara dönün. El parmaklarınızla duvara tırmanın. Dirseğinizin düz olmasına dikkat edin. Tırmandıkça duvara yaklaşın ve dirseğinizi kırmadan esneme hareketi yapın.
Egzersiz 9
Odanızdaki bir köşede, ellerinizle her iki duvara yaslanın ve duvara yaklaşmaya çalışın.
Egzersiz 10
Ellerinizi göğüs ön tarafında ve avuç içlerini birbirine bakacak şekilde bastırın.